Ayasofya Tarihi
Ayasofya’nın mimarisini bu derece zor kılan, hatta yapımının imkansız olduğunun düşünülmesine neden olan temel özellik, dikdörtgen bir bina üzerine kubbenin yapılması planıydı. Bu Justinianus için çok önemliydi. Peki bunu nasıl gerçekleştireceklerdi?
İlk önce ana kubbeyi taşıyacak olan dört ana kemer yapılması gerekiyordu. Bu dört ana kemer kubbeyi taşıyacaktı; ancak kemerler kenarlarda boşluk kalacak şekilde kare bir şekil oluşturacak, kubbe ise yuvarlak olacaktı. Bu da kubbenin tam anlamıyla desteklenmesine engel olacaktı. Dolayısıyla kemerleri boş olan kısımlarına, ters üçgen şeklinde bingiler (pendentive) inşa edildi. Böylece kubbe dengeli bir şekilde desteklenebilecekti.
Ancak bu sefer de yeni bir zorlukla karşı karşıya kalacaklardı. Kubbenin kendi ağırlığı ve yer çekiminin de etkisiyle kubbe kendisini taşıyan kemerleri dışa doğu itecekti ve bu etkiyle yıkılma tehlikesi yaşayacaklardı. Dolayısıyla kubbeyi taşıyan kemerlerin desteklenmesi gerekecekti. Bu amaçla Kuzey ve Güney kemerleri ana yarım kubbelerle ve her bir yarım kubbenin üç yarım kubbeyle desteklenmesi fikrine yoğunlaşılmıştı. Ancak ana tapınma alanının (Naos’un) dikdörtgen biçiminde olması hedeflendiği için, Doğu ve Batı kemerlerinin yarım kubbelerle desteklenmesi mümkün değildi. Bunun yerine binanın doğu ve batı tarafındaki koridorlarda, ana kemerlere 90 derece kemerler inşa edilip koridorun bir destek işlevi görmesi sağlanacaktır.